KARBON SALINIMI VE ENERJİ POLİTİKALARI

  • Enerji için madenlere ihtiyacımız var mı?

Fosil yakıt kullanımlı bir enerji üretim tesisimiz varsa, madene mutlaka ihtiyaç vardır. Özellikle termik santrallerde kömür veya full oil tipi yakıtlar, ağırlıklı olarak kullanılmaktadır.  Dolayısıyla ister istemez burada madenlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Nükleer santrallerde kullanılan ve radyasyon içeren uranyum gibi madenler de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bir yerde enerji üretiliyorsa, güneş (GES), rüzgâr (RES) hariç, Hidro Elektrik Santraller (HES) hariç olmak üzere yani diğer bir değişle, yenilenebilir enerji kapsamı dışındaki tüm üretmiş olduğumuz enerji madenlerden üretilmektedir. Ancak Ülkemizde adı geçen fosil yakıtlarla alakalı, fosil yakıtlar derken, kömür kastedilmektedir, değişik sansasyonel olaylar yaşanmaktadır.

Yaşanan bir Akbelen olayı vardır. Toplumun gündeminde yerini alan bu konuya bir açıklık getirmek ve net bir görüş bildirmek isterim.

Ülkemizde 55 tane termik santral bulunmaktadır. 55 adet termik santralin yer seçimi yapılırken izlenen yollardan birincisi ham maddeye olan yakınlıktır. Kömür madenine yakınlıktır. Dolayısıyla termik santral istenen yada uygun olan herhangi bir yere kurulabilecek bir enerji üretim tesisi değildir. Diğer bir değişle, termik santral; mutlaka düşük kalorifik değere sahip kömür veya linyitin bulunduğu bir havzada kurulması gereken bir tesistir.

Ülkemizde Milas yakınlarında, Yeniköy ve Kemerköy’de termik santraller vardır. Burada da kömür vardır. Bu kömürün değerlendirilmesi amacı ile kurulmuş iki tane termik santralden bahsedilmektedir. Adı geçen bu termik santrallerin kurulmasına karar verildiği anda aslında o dönemde çalışan tüm kamu görevlileri buradaki kömür yataklarının nerede olduğunu,  hangi yöne, hangi tarafa doğru, uzaklık / uzanım gösterdiğini, kalınlığının kaç santim, kaç metre olduğunun tespiti, yapılan jeolojik çalışmalarla, jeofizik çalışmalarla, madencilik çalışmalarıyla ortaya çıkarılarak, bilinmekteydi.  Bir başka deyiş ile Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri o bölgeye yapıldığı anda bunların hammadde sahalarının durumu, yapıldıkları dönemde biliniyordu. Gene bir başka deyiş ile şu anda Akbelen’in bulunmuş olduğu bölgede kömür rezervinin varlığı ve çıkartılacağı bu termik santrallerin yapıldığı dönemlerde de bilinmekteydi.

Dolayısıyla bu noktada dikkat etmemiz gereken husus şudur;

Ülkemizde 55 tane termik santralleri var ve bu 55 tane termik santralin hammaddesinin nereden temin edileceğinin bilindiğini ifade ediyoruz. Yani şu anda dokunulmamış alanlar olabilir ama kömür yatağı ne tarafa doğru hareket ediyorsa, o bölgedeki yerleşim birimlerinde, arazilerden bu kömürün çıkartılacağının ve bu termik santrallerin çalıştırıldığı süre boyunca, santrallerin hammaddesi olarak kullanılacağının tüm kamuoyu tarafından bilinmesi gerekmektedir. Alternatifi yoktur.

Çünkü termik santral, çok ciddi bir yatırımdır ve bu yatırıma karşılık, oradaki düşük kalorifik değere sahip kömür kullanılarak, elektrik enerjisi üretilmek durumundadır. Ancak konu burada da kalmamaktadır. Demek ki bu termik santrali kurarken, sonrasında, burada bu durumlarla karşılaşılacağının önceden görülmesi, buna göre kamuoyunun hazırlanması, yine buna göre o bölgedeki sosyal etkinin hesaplanması ve ona göre izin verilmesi gerekirdi.

Kemerköy ve Yeniköy termik santralinin yapıldığı tarihlere bakıldığında ya da Ülkemizdeki termik santrallerin yapıldıkları tarihlere bakıldığında, o dönemlerde yapılan termik santrallerin pek çoğunun Sosyal Etki Değerlendirmelerinin yapılmadığı görülecektir.

Santrallerin Sosyal Etki Değerlendirmeleri yapılmış olsaydı, o Sosyal Etki Değerlendirmesinin altında hazırlanacak olan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporlarında, buradaki kömür yataklarından bahsedilecekti ve bu kömür yataklarının kurulumu gerçekleştirilecek bu santraller tarafından kullanılacağı bilinecekti. Dolayısıyla ona göre halk yönlendirilecekti, yani bu sorun ortaya çıktıktan sonra değil, sorun ortaya çıkmadan önce bu konudaki gidişat konusunda, yapılacak iş ve işlemler noktasında halk bilgilendirilmiş olacaktı.

Eğer buradaki insanlar mağdur ediliyorsa, bir şekilde mağdur oluyorsa, şikâyette bulunuyorlarsa bunun önlemi alınmaya başlanmış olacaktı, önlemler çoktan başlayacaktı ve bu bir sorun haline getirilmeyecekti. Bu durum, kısmen proje sahibi şirketlerin, kısmen de kamunun idari yönetim basiretsizliği olarak tanımlanabilir. Ülkemiz için önem taşıyan hiç bir proje bu noktaya getirilmemelidir.

  • Konumuz olan Enerji Temininde karşılaşılan sorunlar, İklim Değişikliği sorunu ile birlikte değerlendirildiğinde, karşımıza çıkan tablo nedir?

İklim değişikliği son yıllarda en çok gündemde olan ve birebir yaşayarak hissetmiş olduğumuz bir konu haline gelmiştir. Karbon emisyonlarının azaltılması noktasında da bu anlamda tüm Dünya Ülkelerinde çok ciddi çalışmalar yürütülmektedir.  

Bakınız Avrupa Birliği; çıkartmış olduğu yasal mevzuatlarla karbon emisyonlarını sınırlamak adına nükleer santrallerin önünü açmıştır. Doğalgazın önünü açmıştır. Yeter ki termik santrallerle faaliyet gösterilmesi, termik santrallerden kaynaklanan karbon emisyonu azaltılsın mantığı çerçevesinde önünü açmıştır. Termik santraller kapatılmaya başlanmıştır. Ancak, Türkiye’de 55 tane termik santral vardır. Türkiye, Paris İklim Değişikliği anlaşmasına imza atmıştır. Az sonra bilmek durumundayız ki Türkiye, karbon emisyonlarını azaltmak için bu 55 tane termik santralini kapatmak durumunda kalacaktır.

55 adet termik santrali kapatılmak durumunda kalacaktır.” dediğiniz anda, Türkiye’nin bu Termik santralleri kapatmasından doğacak olan enerji açığının nereden karşılanacağı sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir. Yani şu an da Akkuyu da bir tane termik santral yapılmaktadır, Sinop’ta yapılacak olan  nükleer santralin hemen hızlı bir şekilde yapılması için planlama yapılmalıdır, ki bu 55 termik santral kapatıldığı zaman meydana gelecek olan enerji açığı kapatılabilsin.

Buradaki esas konu, enerji temininin bir madencilik konusu olması değildir. Esas konu enerjinin nasıl temin edildiği konusudur.

Olaya bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de enerjinin nereden temin edileceğine ilişkin politikaların çok net bir şekilde artık ortaya konması ve Paris İklim Değişikliği anlaşmasının bir tarafı olmuş olduğumuz için bahsedilen bu termik santralin yakın zamanda kapatılacağını ön görerek, yeni enerji yatırımlarına yönelmemiz gerektiğidir.

Bahse konu enerji yatırımları yapılmadığı takdirde pek çok sıkıntılarla karşılaşılacaktır. Özellikle ithalat ve ihracatta çok ciddi sıkıntılar yaşanacağı aşikârdır. Bir takım yaptırımlarla, belki uluslararası bir sözleşmeye imza atmış olduğumuz için maruz kalacağımız sorunlar dikkate alınarak, enerji politikalarının gelişmesi gerekmektedir.  

Gündem konularında yer alan Yeniköy ve Kemerköy  Termik santrallerinin az sonra kapanacak olması nedeniyle, insanlarda şöyle bir düşünce oluşabilir, “santraller kapanacak ise buradaki ağaçları niye kesiyoruz?”. Haklılar mı? Evet haklılar.

Tam bu noktada kamunun geri kalmaması gerekmektedir. Ülkemizin, çok hızlı bir şekilde alternatif enerji yatırımlarına yönelmesi, yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelmesi ve nükleer santral seçeneğinin düşünülmesi gerekmektedir.

Ülkemiz güneş açısından avantajlı olduğundan, güneşten enerji temininde bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Bu anlamda yapılan son yıllardaki  yatırımlarda Dünyada birinciyiz. Çok hızlı bir şekilde güneşten enerji elde edilen bir yatırım çabası içerisindeyiz.

Yine Rüzgar Enerjisinde de yatırım çabası içerisindeyiz. Rüzgârın verimli olduğu her yerde  RES’lerimiz yapıldı. Ancak bunların da bir kapasitesi vardır. Bir yere kadar yapılabilmektedir.

Hidro Elektrik Santraller (HES’ler) incelendiğinde, günümüzde kuraklık en büyük sorunken hidro elektrik santrallerinden geçmişte elde edilen kapasitelerde enerji elde edilemeyeceği açık ve net bir şekilde ortadadır.

Tüm bu sebepler dolayısıyla tek alternatifimiz nükleer santraller olmaktadır. Bunu yüksek megawattlık 4.000 – 5.000 MW lık nükleer santraller yerine belki Ülkemizde mikro nükleer santraller çerçevesinde değerlendirmek gerekecektir. Örneğin, Antalya şehrinin enerji ihtiyacını  karşılayacak ya da bir ilçesinin enerjisini karşılayacak düşük kapasiteli modüllerle, mikro nükleer santral tanımlaması içerisinde, 50 MW,  100 MW gibi küçük küçük santraller kurma seçeneğinin değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Bunların kurulmaması durumunda, yakın zamanda yaşanacak sorun; yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin yetersiz kalmasından dolayı çok ciddi bir boyutlara ulaşacaktır. Bunun önüne geçmek durumundayız.

Bu konuda acil politikalar üretmek üzerine kamuda iyi niyetli bir takım çalışmaların olduğu bilinmektedir, ancak geç kalınmaktadır, yavaş kalınmaktadır. Buradaki enerjinin  üretimini alternatiflendirmek ve özellikle şu günlerde özellikle karbon emisyonlarını azaltma, sınırlandırma, karbon ekleme / azaltma noktasında mücadele ederken karbon krizini nötrlemek için bize çok faydalı olan orman varlığımızı kesmek tamamıyla birbirine ters düşen durumlardır.

Bunu ortadan kaldırmak için enerji politikalarımızın yeniden gözden geçirilmesi ve  bu alana çok ciddi yatırımlar yapılması gerekmektedir. Bahse konu yatırımlarla şu anda ki mevcut teknolojiye göre, bir hidrojenden üretim, bir nükleerden üretim, bir de doğalgazdan üretime müsaade edilmektedir. O da anlaşmaya göre sınırlandırılan, belirli yıllara kadar yürütülebilecektir. Avrupa Birliğinde 2045 yılına kadar nükleere müsaade edilmektedir. Bu müsaadenin de koşulu, dördüncü nesil yani yeni nesil nükleer santraller inşa edilmesi ile olmaktadır. Dolayısıyla, konuya bu merkezli bakılmalı ve buna göre gard alınması gerekmektedir. Ülke olarak yüklenilmesi gereken ve mükellef olduğumuz sorumluluklarımız olduğuna dikkat çekilmek istenmektedir.  

Eğer bahse konu bu tedbirler ve gardlar zamanında alınmaz ise, hayatımızın olmazsa olmazı enerjinin kesintiye uğramaması için yakın zamanda, 55 adet termik santralin çalıştırılması için direnilecek, buna bağlı olarak bu termik santralin ihtiyacı olan ham maddenin temini için kömür ocakları açılmaya devam edecek, yine yakın zamanda bu kömür ocaklarının üstündeki orman varlığı yine kesilecek, yine yakın zamanda buradaki  halk bu orman varlığının kesilmesinden dolayı isyan edecektir.

Bu anlatılan kısır döngüdür,  bunun önüne geçmek zorundayız.

17.08.2023

Cem ARÜV

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.